Ülkemizin ekonomik durumu, malum... Kıt kanaat geçinenler çoğunlukta. Bu kesime, esnaf ve memurlar da dahil.
Bir öğretmen maaşı, ancak bir hafta geçinmeye yetiyor. Zaten yarısı ev kirasına, ulaşıma gidiyor.
Bu durumda, insanımız da mecburen
mucizeler yaratmak zorunda kalıyor.
Az parayla hayatta kalabilme mucizesi... Bu mucizelerle yaşanan hayat, hayat mıdır? Yoksa, sürekli sıkıntı, kısıntı, fedakarlık, herşeyden vazgeçme, hayatın zevk yerine eziyet olması mıdır? Oysa elin "gavuru", elini attığı her yerde para kazanma sistemleri kurmuş. Genellikle para sorun değil.
Yıllar önce, 4 bin lira aylık öğrenci kredisi aldığım zamanlarda, tanıştığım bir Alman çift, öğrenci olduklarını ve yaz aylarında aldıkları
öğrenci kredisini de, böyle dünya seyahati ile değerlendirdiklerini anlattıklarında, çok şaşırmıştım. O sırada bira içiyorduk. Ben, bizde öğrenci kredisinin yaz aylarında ödenmediğini, diğer aylarda aldığımız paranın da sadece 4 bin lira olduğunu söylediğimde, şaşırma sırası onlara gelmişti. Çünkü o sırada içtiğimiz biranın fiyatı 4 bin lira idi. İçlerinden erkek olan, ayrıca
internetteki çeşitli sistemlerden kazandığı para ile bir otomobil aldığını anlattığında, ben daha internetle tanışmamıştım bile. Dolayısiyle, neden söz ettiğini, aslında pek anlamamıştım :)
Yıllar geçti, onların kurduğu para kazanma sistemlerinden artık biz de yararlanabiliyoruz. Bizde de benzer sistemler birer ikişer kuruluyor... Artık biz de,
"internetten kazandığımız para" ile araba satın alabiliriz. Mortgage gibi yeni sistemler sayesinde, ev, emlak satın alabiliriz. Tatillerde eve kapanmak yerine, gönlümüzce seyahat edebilir, otellerde kalabilir, ailemizle hoş vakit geçirebiliriz. Bilgisayar, cep telefonu gibi ihtiyaçlarımızı bu
internet geliri ile karşılayabiliriz. Her ayın sonunda, ev sahibine ve kredi kartlarına nasıl para bulacağımızı düşünmekten kurtulabiliriz. Hayatımızı,
üç kuruşu denkleştirerek" yaşamaya çalışma eziyeti yerine, zevk alınan bir süreç haline getirebiliriz.
Gerektiği gibi üzerinde durulduğunda, bu sistemler, ortalama bir maaşın 4-5 katını kazandırabilir. Böylece biz de artık kısıtlı yaşamaktan kurtulabiliriz.
A M A ...Ama... İşin ama'sı maalesef bizim toplum olarak bir zaafımız... Bilgili olmadığımız konularda bile, hemen
"çamur atacak kadar bilgili" görünmeye çalışırız. "Bilgili" olduğumuzu, ancak "olumsuz" yorumlarla gösterebileceğimizi sanırız. Zaten, bazı resmi kurumların kapısında görevli olanlar da,
"yetkili" olduğunu, ancak "
girmemizi engelleyerek" göstermeye çalışmaz mı? Sanki girmemize izin verse, yeterince yetkili, yeterince güçlü görünmeyeceğini sanır.
Hayat seviyemizi yükseltebilecek bu sistemler hakkında, internette bazı olumsuz yazılara rastlıyorum. Bunları yazanlar, sistemleri tanımadıklarını, denemediklerini de forumlarda açıkça söylüyorlar. Ama, şunu demek için, bilmek, tanımak gerekmiyor, bizde:
"Yıllar önce, Titan diye bir sistem vardı, bunlar da ona benziyor. Uzak durmak lazım..."Hoppala!.. Titan'da para yatırmak yok muydu? Vardı, epeyi yüklüce bir paraydı, zaten sorun da, o yatırdığınız paranın "yanma" ihtimalinden ibaretti. Peki, bu sistemlerin çoğu PARASIZ, ÜCRETSİZ olduğuna göre, benzerlik nerede??? Risk nerede??? . . . Olsun, bilgili olmak zahmetli iş... Cahil olacaksın, bilgili görüneceksin... Bilgili görünmenin yolu da, "
Sakın yapma, etme, cıss" demekten geçiyor(?)... Yani, "
Yapma diyorsak, bir bildiğimiz var herhalde" havasını vermek, bilgili görünmektir. Bizdeki genel anlayış artık bu...
Böyle olunca da, interneti yabancılar gibi
yararlı kullanmak yerine, onun yararlarını baltalamak için, yine interneti kullanan bir toplum olduk.
"
Uzak durmak lazım... " dediğimiz şeyler, eloğlunun zenginliğinin sebebi olan şeyler... Sonuçta, paradan, refahtan, yeniliklerden
uzak duruyoruz. "
Ne oluuuur, ne olmaz"(!)...
Her konuda bilgisiz olma özelliğimize,
"külyutmaz bilgiçliğimizi" de ekleyince, işte böyle acaip bir "şey" çıktı ortaya... Hırsızlık, sahtekarlık, ahlaksızlık, gasp, kapkaç, hergün yükseliyor. Yoksulluk her geçen gün daha belirgin hale geliyor. Sosyal utanma nedeniyle pek belli etmemeye çalışsalar da, herkesin hayat seviyesi gerilemekte... Evet, birşeyler yapmak lazım... "Çözüm olabilecek şeylerden
uzak durmak", herhalde yapmamız gerekenlerin en sonuncusu olsa gerek...
Bilgilerimizle değil, her şeyde bit yeniği arayan, sözde tahminlerimizle yaşıyoruz. Bilmiyoruz, öğrenmek için çaba harcamıyoruz. Ama, her konuda tahminler yapmaya, tahmin üzerinden ahkam kesmeye bayılıyoruz. Düşünme yeteneğimiz, en gerekli malzemesinden,
bilgiden yoksun olunca, yararsız olduğu gibi, zararlı da oluyor.
Konfiçyüs,
"Düşünmeyen insanın bilgili olması yararsız; bilgili olmadan düşünen insan tehlikelidir" demiş.
Günün birinde, bilgili olmanın değerini anlar mıyız? Bilgili insanlardan oluşan bir toplum haline gelir miyiz?
Amiiinnnn... ( N.B.
http://sizeparakazandiran.blogspot.com/)